Osman Gazi’nin Vasiyeti
Devlet kurucusunun vasiyetlerinde ve nasihatlerinde çizdiği çerçeve içinde, Osmanlı sultanları ilim adamlarını baş tacı ettiler. Osmanlı Devleti için de Osman Gazi’nin vasiyeti aynı misyonu taşıyordu. Onlarla sürekli istişarede bulundular; onlara devlet nizamlarını hazırlama, düzenleme ve teftiş yetkilerinin yanında idari mesuliyet de verdiler. Osmanlının asırları süsleyen imrendirici adaleti işte bu adaletin, anlayışın eseridir.
Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve onun dinini yaymaktır.
Osman Gazi‘nin Vasiyetinden
1258’de Söğüt’te doğup İslam terbiyesiyle yetiştirilen, İslâm ilimlerini öğrenen Osman Gazi, devrin örf ve adetine göre, mükemmel bir askeri eğitim ve terbiye gördü.
Osman Gazi, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması faaliyetlerine katılan gönül sultanlarından ve ahilerden olan Karamanlı Şeyh Edebali’nin sohbetlerine katılırdı. Sohbetlerden ilim, irfan ve feyz almıştır.
Bir kişinin ilme ve âlime verdiği değeri tespit için, onun bu konuyla alakalı söz ve işlerine bakmak lazımdır. Bu bakımdan konuya, Osman Gazi’nin Vasiyeti ile girmek istiyoruz. Osman Gazi’nin Vasiyetinde, onun İslamiyete olan sevgi ve saygısı, Türk milletinin rahat ve huzurunu ne kadar çok düşündüğü ve günümüzde “insan hakları” diye adlandırılan bu kaidelere olan gönülden bağlılığı dikkati çeker.
“…Allahu telâlanın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini şeriat ulemasından sorup öğrenesin. İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itaat edenleri hoş tutasın! Askerine in’amı, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır. Zalim olma! Alemi adaletle şenlendir ve Allah için cihadı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemaya riayet eyle ki şeriat işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbal ve hilm (yumuşaklık) göster! Askerine ve malına gurur getirip şeriat ehlinden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Sana da bunlar yaraşır. Daimâ herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü telâlaya emanet ediyorum.”
Bir Anayasa Gibi…
Osmanlı sultanları bu vasiyetnameye candan sarılıp, onu devletin altı yüz sene değişmeyen anayasası yaptılar.
Osmanlı sultanları ilmi ve ilim adamlarını, memleketlere sahip olmaktan daha üstün tuttular. Kemal sahibi ilim erbabını daima takdir edip, onlara rağbet gösterdiler ve onları ödüllendirmekten geri durmadılar. Savaşta ve barışta kanunların düzenlenmesinde dinin bildirdiği hükümlere sadık kalmakla yükselip kuvvetlendiler.
Nizam-ı Alem Davası
Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhepler arasında sağlam bir ahenk kurmakla, halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezada müsaade etmemekle, dünya tarihinde milletler arası en kudretli ve cihanşümul bir siyasi varlık teşkil etti. Osmanlı Devleti ve sultanlarının davaları da kendi tabirleriyle “Nizam-ı Âlem” üzerinde toplanıyor, koca devletin hikmet-i vücudu ve cihadı, bu milli, İslami ve insani esaslara bağlı bulunan ve gerçekten Türk-İslam tarihinde en yüksek derecesine ulaşıp müstesna kudret kazanan bir cihan hakimiyeti düşüncesine dayanıyordu.
Bu büyük siyasi varlık, eski ve yeni devletlerden farklı olarak, ne dışta istila tehditlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep mensupları ve grupların huzursuzluk endişelerine maruz bulunuyordu. Osmanlı Cihan hakimiyeti ve dünya nizamı ideali, şüphesiz milli şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını İslam dini ve onun cihat ruhundan alıyordu. Şeyh ve evliyanın himmetleriyle yükselen gaza ruhu, küçük söğüt kasabasından Bursa’ya ve bu medeniyet merkezinden de Rumeli’ye yayılıyordu.
Bir Ulu Dilektir Tasavvuf
Osmanlı Devletinin kuruluşunda cihat ruhunun yükselişinde bir büyük kudret kaynağı tasavvuf idi. Gerçekten de kuruluş ve yükselişte tasavvuf tarikatları, şeyhler, veliler ve dervişler etkin rol oynamıştır. Orhan gazi ve haleflerinin etrafı din adamları ve evliya ile dolmuş, daha ilk günden Osmanlı akınları gaza mahiyetini almıştır.
Osman Gazi’nin Vasiyeti
Şimdi de, Osman Gazi’nin çok önemli hususları ihtiva eden ve vasiyetname durumunda olan oğlu Orhan Gazi’ye yaptığı nasihati sunuyoruz:
“Oğul! Din işlerini her şeyden evvel ele alıp yürütmek gayret ve esasını daima göz önünde bulundur ve bu esası sakın gevşekliğe uğratma. Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din-ü devletin kuvvetlenmesine sebep olur.
Din gayretine sahip olmayan, sefahate düşkün olan, tecrübe edilmemiş kimselere devlet işlerini verme! Zira Yaradanından korkmayan bir insan, yarattıklarından da çekinmez.
Zulümden ve hangisi olursa olsun bid’atten, yani İslamiyete aykırı şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid’ate sürükleyenleri devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa sürüklemesinler.
Allahü Teâla’nın rızası için devlet hizmetinde ömrünü tüketen sadık devlet adamlarını daima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile efradını koru ve ihtiyacı olanların da ihtiyaçlarını karşıla. Tebaandan (sana tabi olanlardan) hiçbir kimsenin malına ve mülküne dokunma! Hak sahiplerine haklarını ver, layık olanlara inam ve ihsanlarda bulun ve ailelerini de gözet. Özellikle devletin ruhu mesabesinde olan ve en büyük dayanağı bulunan asker taifesini güzelce idare edip rahatlarını temin eyle.
Devletin bedeninde kuvvet mesabesinde olan hakiki âlimler ile fazilet sahiplerini, edip ve yazarları, sanat erbabını gözetip koru. Onlara hürmet ve ihsanda bulun. Bir ülkede olgun bir ârifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, uygun ve layık bir ifadeyle onu memleketine getir. Onlara her türlü imkanı sağlayarak ülkene yerleştir ki, hükümetin sürecinde âlim ve ârifler memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizamına oturup ilerlesin.
Sakın orduya ve zenginliğine mağrur olma. Hakiki alim ve âriflere hürmet edip sarayında onlara yer ver. Benim halimden ibret al ki, zayıf güçsüz bir karınca misali hiç layık olmadığım halde buraya geldim ve Allahü Teâlanın nice ihsan ve inayetlerine kavuştum. Sen de benim uyduğum ve uyguladığım nizamı uygula. Muhammed Aleyhisselam’ın dinini ve bu yüce din mensuplarını ve itaat eden tebaanı himaye eyle! Allahü Tealanın hakkını ve kulların haklarını gözet. Dinimizin tayin ettiği beytülmaldeki gelirin ile kanaat eyle!
Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunmaktan son derece sakın! Senden sonra geleceklere de aynı nasihatlarda bulun ve iyice tembih eyle. Daima adâlet ve insaf üzerine bulun. Zulme meydan verme. Herhangi bir işe başlayacağın zaman Allah’ın yardımına sığın. Tebeanı düşman ve zalimlerin saldırılarından koru. Haksız olarak hiçbir kimseye muamelede bulunma. Daima halkını hoşnut edecek şeyleri arayıp yapılmasını sağla. Onların gönlünü kazanmayı, bunun devamını ve artmasını büyük nimet bil! Tebeanın sana olan güveninin sarsılmamasına son derece dikkat eyle.”