Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir

Paylaşarak Hidayete Vesile Ol:

Askerlik vazifesi yaparken vatan uğrunda şehadet mertebesine ermek veya gazi olmak her Türk için tabii bir şeydir. Özellikle Başını Vermeyen Şehit gibi tüyler ürpertici olayları duyan her Türk genci için… Ancak mektepli şehit ve gazilerin durumu başkadır. Zira bunların istisnasız hepsi mektebe devam ettiğinden askerlik vazifesinden ya muaf ya da tecilli tutulmuş gençlerdir. Bu duruma rağmen birbirleriyle yarış edercesine askerlik şubelerine koşmuşlar ve gönüllü olarak askere yazılmışlardı. Şimdi bu mektepli gençlerden “Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir” hikayesinin kahraman gencini Gazeteci Ziyad Ebuzziya‘nın nasıl dile getirdiğini görelim.


Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir Kıssası

Üç aylık bir talimden sonra Mehmet Muzaffer, subay adayı olarak Çanakkale’de idi. Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri 150.000 zayiattan sonra boğazı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi. Bu Çanakkale Deniz Zaferini detaylı okumak isteyenler ilgili yazımıza başvurabilir.

Muzaffer Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman İmroz ve Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 Nisanından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar hiç mesabesindeydi.

Çanakkale’den Diğer Cephelere

Çanakkale’deki birliklerin büyük bir kısmı Kafkas, Irak, ve Filistin cephelerine sevk edeceklerdi. Hazırlanma ve noksanlarına ikmal emri aldılar.

Muzaffer birliğinin alay karargahında görevliydi. Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. Muzaffer açıkgözlü ve becerikli İstanbul çocuğu olduğundan Karargah, gerekli malzemenin temin ve satın alımına onu memur etti. İcab eden paranın kendisine verilmesi için de Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.

Muzaffer İstanbul’da

O yıllarda İstanbul’da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. Bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı, uğraştı, nihayet Karaköy’de bir Yahudi’de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fahişti ama yapacak başka bir şey yoktu. Anlaşmaya vardı.

Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye’ye gitti. Muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam Yarbay’ın huzurundadır. Kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. İsteyeceği paranın miktarını sormadan ”Ne alınacak?” dedi. “Oto kamyon lastiği” cevabını verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı ve:

“Bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. Haydi yürü git, insanı günaha sokma. Para mara yok!”

Muzaffer selamı çaktı, dışarı çıktı. Harbiye Nezareti’nin bahçesinden dışarıya ağır ağır yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere alayın ihtiyacı vardı. Elindeki (Almanların verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemeler de mutlaka lazımdı. Kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lazımdı…


Dâhiyene bir Fikir…

Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı’na vardı, birden durdu. Kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu. Doğru tüccar Yahudi’nin yanına gitti:

“Paranın ödeme muamelesi akşamüstü bitecek, ezandan sonra gelip malları alamam. Gece koyacak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapur Çanakkale’ye kalkıyor, yetiştirmem lazım. Onun için sabah ezanında geleceğim. Malları mutlaka hazır edin…”

Tüccar “peki” dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilave etti.

“Altın para vermiyorlar kâğıt para verecekler”

Bedeli Çanakkale'de Ödenecektir Parası
Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir Parası

Yahudi yine “peki” dedi. Ertesi sabah Muzaffer Merkez Kumandanlığından sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti Yahudi’nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Tüccar malları hazırlamıştı. Hava gazı fenerinin yarım yamalak aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir yüzlük kaime (kâğıt para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci’ye yollandı. Malzeme dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu.

Yahudi Parayı Bozduruyor

Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar, zira elindeki para sahte idi.

Muzaffer, kâğıt para basımında kullanılan kağıdın aynısını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün gece oturmuş çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit para yapmıştı. Tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu: “Bedeli Dersaadet’te altın olarak ödenecektir.” Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:

“Bedeli Çanakkale’de ödenecektir.”

Onun burada kastettiği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.

Bedeli Çanakkale'de ödenecektir, ödendi
Mehmet “Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir” Yazarken…

Sahte paraya gelince…

Yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. Ancak olay bütün İstanbul’da yayıldı. Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise Şehzade Halim Efendi’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit parayı bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu.


Hasıl-ı Kelam, Netice-i Meram. Mehmet Muzaffer Bey Teğmen rütbesiyle 1917 yılında Gazze’de şehit düşüyor. Milletin geleceği mesabesinde olan tahsil çağındaki Mehmet Muzaffer gibi nice gençler hiç yüksünmeden tahsillerini bırakıp o cepheden bu cepheye koşturmuşlar. Bu kıssa bize en çok savaşın hangi yokluk içerisinde ve hangi şartlar altında kazanıldığını göstermektedir.

Bedeli Çanakkale'de ödendi
Savaşa Giden Mektepliler

Peki bunu şu andaki gençlerimizden kaçı yapabilirdi? Kaçı bu derecede zeki bir çözüm yolu bulabilirdi? Kaçı o yaşına rağmen bir cepheden diğer cepheye koşabilirdi? Evet, şu an ismi lazım olmayan bir uygulamada gençlerimizin halini görüyoruz. Nasıl videolar çektikleri, hangi saçma fikirleri ürettikleri… Ancak yine de hala şuurunu kaybetmemiş gençlerimizin olduğuna da inancımız tam. Bu yüzden şuurunu kaybetmemiş olan gençlerimizin bu gibi kıssaları iyi düşünüp mucebince hareket etmeleri icap eder.

Vesselam.



Paranın muhafaza edildiği yerdeki görüntülerine aşağıdaki videodan ulaşabilirsiniz.

Paylaşarak Hidayete Vesile Ol:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.